VATAN, TOPRAK, SU VE GIDA

Vatan bir toprak parçası mıdır, bir toprağın vatan olması için taşıması gereken unsurlar nelerdir. Bir toprağı anlamlı kılan nedir diye sorguladığımızda; öncelikle ilahi iradenin insan yaşamı için uygun bir donanım ve ölçü ile üzerinde yaşayan tüm insanları ve tüm canlıları fıtratlarına uygun bir şekilde besleyen tüm canlı ve bitki florasının uyum içerisinde yaşamlarını sürdürdüğü bir toprak, su, hava, güneş ve diğer iklim ve coğrafi özellikleri korunmuş ve üzerinde yaşayan tüm insanların barış içerisinde yaşamlarını fıtratlarına uygun şekilde sürdürdüğü bir toprak parçası ancak vatan olabilir.

Şimdi yaşadığımız ülkemizdeki duruma bakalım; 1950 li yıllardan sonra A:B:D tarafından Kore ye asker göndermemiz karşılığında bizi NATO ya aldılar. Sonra Marshall yardımları adı altında ülke tarımını kendi hibrid tohumları ile tahrip ettiler. Okullarda süt tozu dağıtılmaya başlandı, hayatımıza margariniler adı altında vita yağları, sana yağları girmeye başladı. Üstelik bu ürünlerinin reklamlarını da doktorlarımıza yaptırarak bu yağları kalp dostu olarak tanıtımını yaptılar. İthal tohumlar ile çiftçilerimizi aldatarak sözde iki verim alınacak yalanı ile kandırdılar. Çitçilerimiz kendi tohumlarını elde edemediler ve tohum bağımlılığı başladı. Sonra topraklarımızın verimi düşmeye başlayınca suni gübre satmaya başladılar. Haşereye karşı tohumların direnci düşünce tarım ilacı satmaya başladılar. Besin değeri düşünce ve sofralara kimyasal pestisitler gelmeye başlayınca sağlığımızı kaybettik. Bu kez insanları tedavi için kimyasal ilaçlarını satmaya başladılar ve biz farkında olmadan bu süreçlerde vatanımızda onlara esir bir hayat yaşamaya başladık. Evet, gerçekleri görmek zorundayız. Bence şu anda vatanımız maalesef küresel gıda, ilaç, kimya firmaları tarafından işgal altındadır. Kimlik ve karakterlerimiz ifsad edilmiş durumdadır. Nesil emniyetimiz kalmamış, çocuklarımızın damakları bu küresel güçler tarafından ele geçirilmiştir. Şu an istesenizde doğal gıda ile besleyemiyorsunuz.

Kimlik ve karakter değişince bu firmaların ürettiği moda, tekstil, kozmetik, gıda ve yaşam tarzını da bu firmalar belirliyor. Evet, lütfen şöyle bir bakın etrafınıza yerli olarak neyimiz kaldı. Her şeyimizi verdik bizi içerden işgal ettiler. Daha beteri şu an zihinlerimizi ele geçirmek üzereler.

Hani bir vatanımız vardı, hani bağımsız bir ülkemiz vardı, hani milli değerlerimiz, hani toprağımız, hani tohumlarımız, hani suyumuz velhasıl her şeyimizi kaybettik.

Şimdi sadece devletin resmi kurumu Tuik verilerine bir kulak verelim;

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılı Sağlık Harcamaları İstatistiklerini verelim;

Sağlık harcamaları, 2017 yılında yüzde 17,4 oranında artarak, 140 milyar 647 milyon TL’ye ulaştı. Cari sağlık harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı, 2016 yılında yüzde 94 iken, 2017 yılında yüzde 93,1 oldu.

Sağlık harcaması gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) yüzde 4,5’ini oluşturdu. Genel devlet sağlık harcamasının GSYH’ye oranı ise, yüzde 3,5 olarak gerçekleşti.

Genel devlet sağlık harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı, 2016 yılında yüzde 78,5 iken, 2017 yılında yüzde 78 olarak gerçekleşti.

Hane halkları tarafından tedavi, ilaç vb. amaçlı yapılan cepten sağlık harcaması, 2017 yılında yüzde 22,7 artarak 24 milyar 4 milyon TL oldu. Hane halkları tarafından cepten yapılan sağlık harcamalarının toplam sağlık harcaması içindeki payı, 2017 yılında yüzde 17,1 olarak gerçekleşti.

Kişi başı sağlık harcaması

Kişi başı sağlık harcaması, 2016 yılında 1.511 TL iken, 2017 yılında yüzde 15,9 artarak, 1.751 TL’ye yükseldi.

Kişi başı sağlık harcaması dolar bazında değerlendirildiğinde ise, 2016 yılında, 2017 yılında 480 dolar olarak hesaplandı.

AKDENİZ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, Türkiye’de kronik böbrek hastası sayısının 7.5 milyona ulaştığını söyledi.
Prof. Dr. Gültekin Süleymanlar, kronik böbrek hastalığının salgın halini almış önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi. Tüm dünyada erişkinlerin yaklaşık yüzde 10’unda böbrek hastalığı bulunduğunun tahmin edildiğini belirten Prof. Dr. Süleymanlar, “Türk Nevroloji Derneği tarafından ülke çapında yapılan CREDIT çalışması, Türkiye’de erişkinlerin yüzde 15,7’sinde çeşitli evrelerde kronik böbrek hastalığı varlığını göstermiştir. Bu oran, basit bir hesapla ülkemizde 7,5 milyona yakın kronik böbrek hastası bulunduğu, yani her 6-7 erişkinden birinin böbrek hastası olduğu anlamına geliyor” dedi.

“Türkiye kalp hastalıklarında dünyada birinci sırada”

Yaşamı sürdürmek için gereken hayati organların başında kalp geliyor. Kalpte meydana gelen hastalıklar ise ölüm sebepleri arasında yine birinci sırada. Kardiovasküler Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Esat Akıncı, ülkemizdeki ölüm vakalarının % 40,5’ini oluşturan kalp hastalıklarında Türkiye’nin dünyada birinci sırada yer aldığını söylüyor.

*-ntv.com.tr

 

Bir ülkenin en değerli varlığı Tohum, toprak, Su dur. MİT teşkilatının bana göre en temel görevi bu değerleri korumak olmalıdır. Her yıl ülkemizden biyo ajanlar tarafından tıbbi ve aromatik bitkilerimiz, sebze meyve tohumlarımız, bakliyatlarımız sürekli yurtdışına kaçırılıyor. Ülkemizde 13.000 çeşit tıbbi ve aromatik çeşide sahip bunların içerisinde 3.000 civarında endemik bitki florasına sahibiz. Ama sürekli çalınıyor ve sahip çıkamıyoruz.

Ülkemizin şu an itibarı ile genel bütçenin %18 i sağlık harcamalarına gidiyor. Sürekli şehir hastahaneleri açmak sureti ile küresel ilaç firmaları için pazarlarını büyütüyoruz. Hatta yağ işlet devir et modelinde büyük hastahaneleri yapan firmalara yıllık belirli bir sayıda hasta garantisi veriyoruz. Yani insanımızı hasta etmeyi taahhüt ediyoruz.

Çözüm önerileri;

  • Sağlık harcamalarına ayrılan bütçenin sade %20 sini tarım alanlarımıza ayırıp kentten köylere tersine göçlerin özendirilmesi,
  • Organik tarımın desteklenmesi
  • Geleneksel tohumlarımızın üretilmesi ve tohum takasları ile yaygınlaştırılması,
  • Yerli ırk hayvan yetiştiriciliği desteklenmeli,besi yerine mera da serbest dolaşan ve doğal yem ile beslenen hayvancılığın desteklenmesi,
  • Konvansiyonel tarımdan ülkemiz florasına uygun geleneksel tarıma geçilmesinin özendirilmesi,
  • Koruyucu sağlık uygulamalarına odaklanılması,
  • Tüm eğitim kurumlarında işlenmiş gıda, asitli ve gazlı içeceklerin ve katkılı gıda satışının yasaklanması ve geleneksel kantin modelinin geliştirilmesi,
  • Gıda kodeksinin mutlaka değiştirilip yerlileştirilmesi,
  • Gıda üretiminde insan sağlığına zararlı tüm gıda katkı maddelerinin yasaklanması ve ithalatına izin verilmemesi elzemdir.
  • Çevreyi kirleten tüm kimyasalların yasaklanarak çevrenin özenle koruma altına alınması öncelikle acilen sağlanmalıdır.

 

Bunları başardığımızda özgür ve sağlıklı bireyler oluruz. Barış ancak herkesin doyduğu, temel haklarına sahip olduğu zaman sağlanmış olur. Sosyal adalet sağlanmış olur. O zaman yaşadığımız toprak parçası vatan olmuş olur.

Sabri Kaya

09.09.2019