Ölümsüzlük ilacı gibi anlatılan somonun bilinmeyenleri
Ülkemizde gıda endüstrinin kar oranları, toplum sağlığının ve doğmamış çocuğun sağlığının çok çok önünde.
İnsan yediklerinden ibaret bir canlı; bir de tabii ki yemediklerinden. Ancak ülkemizde yemedikleri için üzülenlerle, yediklerinden sağlık bulacağını düşünenler arasında çok fazla bir sağlık farkı yok. Zira insanımızın varlığını devam ettirmek için alacağı her kalori, kapital sistemin kontrolü altında olduğundan beridir, yediklerinin ve içtiklerinin sağlığı, ticaret erbabının vicdanına kalmış durumda. Devletin halkının sağlığını korumak için gıda denetleme, halkı bilgilendirme görevini eksik yaptığı, üniversitelerin sustuğu, konuşanların cezalandırıldığı koşullarda, alınan her kalorinin sağlık kaybıyla ödenen bir bedeli olması kaçınılmaz. Bu ifadelerin gerçekliği elbette ülkemizle de sınırlı değil. Tüm dünya için geçerli. Bizlerde tüm bunlardan öte bir de kontrolsüz bir reklam sektörü mevcut. Saygın ve popüler kişiler reklamlarda çıkarak ürünün sağlıkla ilgili güya olumlu etkilerini lanse ettiğinde,durum iyiceiçerisinden çıkılamaz bir hal almakta.
Bahsedeceğim ürün Somon balığı. Hani reklamlarda söylendiği üzere her gebenin tüketmesi gereken, Omega-3 içeriği zirve yapan, yiyenin adeta ölümsüzleştiği, mutfağımızın en büyük eksiği olarak sunulan somondan!Hani o reklamını görüp te etkilenmeyen kimsenin kalmadığı o pembe balıktan.
Biz de bu kadar allanıp süslenerek pazar oluşturulan; pazar payında hamsinin, sardalyanın, lüferin önüne geçen bu balığın,ülkemizde temel temin yeri olduğu savlanan Norveç’te acaba durum ne?
Norveçli araştırmacılar, çiftlik somonlarına dair ciddi çekincelerini 2013 yılından itibaren açıklamaktalar.
Norveç Bergen Üniversitesi’nden Dr. Anne-Lise BirchMonsen’in ifadesi şöyle:
“Ben gebe kadınlara, çocuklara, gençlere, çiftlik somonu yemesini tavsiye etmem. İçerdiği toksin ve ilaçların çocukları, gençleri ve gebe kadınları nasıl etkileyeceği bilinmemekte. Çiftlik somonlarının içerdiği bazı kimyasalların beyin gelişimine olumsuz etkileyerek düşük zekâ ve otizme neden olduğu bilinmekte. Aynı zamanda vücut immun sistemine (hastalıklara karşı savunma sistemi) ve metabolizmasına etkisi de bilinmekte.
ÇİFTLİK SOMONLARININ OLUMSUZ ETKİLERİ
Norveç’te çiftlik somonlarının olumsuz etkilerinin lanse edilmesi birkaç akademisyenle de sınırlı değil. Norveç Sağlık Departmanı resmi bir açıklama yaparak, gebe kadınların potansiyel toksisite sebebiyle haftalık yedikleri çiftlik somonu miktarlarını sınırlandırmasını istemiştir. Yine Norveç’te dört büyük market, çiftlik somonu satmayacaklarını açıklamış; üreticilerin kafeslerini çevreye olumsuz etkilerinden dolayı kapalı sistem yapmalarını tavsiye etmiştir.
2006 yılında Rusya, Norveç’ten çiftlik somonu alımını yasaklamıştır. Gerekçe olarak içerisindeki yüksek KURŞUN ve KADMİYUM miktarını savlamıştır. Norveç Gıda Güvenliği Kurumu, suçlamaları reddettiği bir dönemde Ulusal Gıda ve Deniz Ürünleri Araştırma Enstitüsünden Dr. ClaudetteBethune, Norveç’in kendi somonundan bu kadar emin konuşmasının doğru olmadığını belirtmiş; WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tavsiyesinde de olduğu üzere sınırlı miktarın üstünde alındığında toksik etkisinin daha da belirginleştiğini ifade etmiştir.
Çiftlik somonlarının olumsuz etkileri insan sağlığıyla da sınırlı değil. Balık yemlerinin içeriğinde bulunan ilaçlar ve kimyasallar kafeslerin altındaki bölgede daha yoğun olmak üzere bir çökelti oluşturarak, çevre kirlenmesine de neden olmakta. Aynen suni beslenen çiftlik hayvanlarının ve tavuk yetiştirme çiftliklerinin çevresel yıkımı gibi… Balık çiftliklerinde balık atıklarının ve yenmemiş yemlerin denizde bakteri popülasyonunu artırarak oksijen miktarını azalttığı, denizde yaşayan diğer balıkların ve canlıların besin ve oksijen çemberini bozduğu da bilinmekte.
GELECEK NESİLLERİN SAĞLIĞINI HİÇE SAYMAKTA
Türkiye’de, Norveç gibi Dünya’nın diğer sorunlu bölgelerinden çiftlik somonu ithaline dair bir kısıtlama yok. Ülkemizdeki çiftliklerde ise somon üretimi konusunda konuşacak verimiz bile yok. Zira Türkiye’de üretilen çiftlik balıklarının üretimstandartlarına, içerdiği ağır metal, kimyasal ve ilaç seviyesine ve çevresel etkilerine dair düzenli bir şekilde tüketicinin bilgilendirilmesi için oluşturulmuş resmi bir kurum ve sivil toplum kuruluşu yok. Var olan tek şey balık ve sağlık arası pozitif ilişkilerin pompalandığı reklamlar! Reklam ve sağlık arası ilişkinin bilimsel bir standardı olmadığı gibi ahlakı da yok.
Ülkemizde gıda endüstrinin kar oranları, toplum sağlığının ve doğmamış çocuğun sağlığının çok çok önünde. Ucuz gıda olarak üretildiği savlanan bu türden gıdalar, çevrenin ve gelecek nesillerin sağlığını hiçe saymakta. Kimyasal bağımlı gıda üretim teknolojileri, doğanın dengesini hızla bozmakta. Yediğimiz, içtiğimiz her gıdanın kontrolünde bireylerin sorumluğu da ne yazık ki tek başına yetersiz kalmakta. Gıdaların reklam yüzleri olan sanatçıların, hekimlerin, bilim insanlarının popülaritesi ve mesleğinden aldığı saygınlık, reklam sektörü için bir olta gibi kullanılmakta. Popülarite ve saygınlık reklamlarla ucuzlatıldığından beridir, sağlığımızın kafeste kalmış bir balık gibi olması tesadüf olmasa gerek.
Gülümser Heper 13.03.2019