Bağımlılık ve Damgalanma
Damgalanma
Damgalanmanın var olduğu geçmişten bu yana bilinse de gelişimi hakkında çok fazla bilgi yoktur. Damga (stigma) kavramının kökeni Yunanca olup suç işleyen bireylerin bedenlerinde var olan iz, damga, işaret ve kara leke anlamlarını taşımaktadır. Damgalama ise bireyin veya grubun, ruhsal hastalık, ilaç kötüye kullanımı ya da fiziksel anlamda herhangi bir yetersizlik vb. özelliklerine dayanarak eksik ya da gözden duşmuş olarak negatif görülmesidir. Geçmişten günümüze kadar birçok durum ve vaka için damgalanma var olsa da, ruhsal hastalığı olan bireyler en fazla damgalanmaya maruz kalan kesim olmuştur. Toplum içinde kişi ya da gruplar kabul görmeyen, tehlike oluşturacak davranışlar sergileyen bireylere karşı sıklıkla onları yalnız bırakma yolunu tercih ederler ve böylelikle bu bireyler ayrımcılığa maruz kalıp damgalanırlar. Damgalanma ile ilgili ilk çalışmalarda, damgalanmaya maruz kalan kişilerin bu duruma ilişkin öznel duygu ve düşünceleri üzerinde durmak yerine genellikle insanların zihinlerinde var olan çeşitli damgalanmalar üzerinde durulmuştur. İlk kez 1980’ li yıllarda damgalanmanın içsel boyutunu oluşturan damgalanan kişilerin damgalanmaya ilişkin öznel yaşantıları çalışılmaya başlanmıştır. Toplumda psikiyatrik tanı almış hastalara karşı olumsuz herhangi sergilenmese dahi içinde bulundukları duruma karşı duymuş oldukları utanç duygusundan dolayı kendilerini damgalanmış hissettikleri ortaya konulmuştur. Bu hastalar kendilerini her anlamda yetersiz ve değersiz gördüklerinden ötürü negatif düşüncelerde artış ve bunun sonucu olarak ise sosyal çevrelerinden uzak durma davranışları görülür.
Damgalanma ve Madde Kullanımı İlişkisi
Toplumu birçok yönden etkileyen madde kullanımlarının bir sonucu olarak toplumun madde kullananlara karşı geliştirmiş oldukları tutum ve damgalamada büyük değişkenlikler olduğu söylenebilmektedir. Tutumların pozitif ya da negatif olması etkileme surecinde madde kullananların içinde bulunduğu çeşitli durumlar etkili olmaktadır. Örnek olarak madde kullananların yadırganıp toplumdan uzak tutulup, bırakanların takdir edilmesi verilebilir. Bunun yanında çeşitli araştırmacılar, alkol ve madde kullanımının ruhsal hastalıklar grubunda olması durumunun bir çeşit damgalanma olduğu fikrinin savunmaktadırlar. Madde kullanan bireylerin toplum tarafından damgalanmaya maruz kalmaları sonucunda birçok yönden olumsuz etkilendikleri gözlemlenmiştir. Damgalanamaya maruz kalan kişiler kendilerine karşı negatif duygular geliştirebilirler. Toplumdan kendilerini soyutlamak isteyen bu bireylerin tıbbi destek almayı da reddedebildikleri görülmüştür. Bunun sonucu olaraktan madde kullanımını sürdürdükleri tespit edilmiştir Madde kullananların maruz kaldığı damgalanmayı inceleyen araştırmanın sonuçlarına göre; madde kullanan kişilerin dörtte birinin işe alınmadığı veya terfi edilmedikleri görülmüştür. Madde kullanan bireylerin işlerin kovulma ya da ayrımcılığa maruz kalma endişesi yaşadıkları tespit edilmiştir. ABD’de madde kullanan bireylerin çeşitli sosyal desteklerden sınırlı bir şekilde yararlandıkları görülmüştür. Maddeden uzaklaştırma amacıyla uygulanan bu yöntemlerin aslında ayrımcılığın ve damgalamanın kendisi olduğu fikri kabul görmektedir.
Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere bütün bağımlılıklar için fakat çağımızın en büyük sorunlarından alkol ve madde bağımlılığı konusunda aile ve toplum olarak yapılabilecek en yararlı şey bağımlı bireyleri kabullenip onlara özveriyle yaklaşmaktır. Kullandıkları maddelerin tesiriyle zaten toplumdan ve sosyal yaşamlarından soyutlanmış bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedirler. Yargılamak en kolay olan aynı zamanda süreci zora sokan bir eylemdir. Umut ise onlar için en yararlı olandır. Bağımlılık ile mücadele yalnızca bireylerin değil aynı zamanda toplumların savaşıdır.