HASTALIKLARA KARŞI KORUMA SAĞLAYAN BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ(VÜCUD KALKANI)
GAPS sendromlu kişilerin bağışıklık sistemi sürekli risk altındadır. Bağışıklık durumlarını test ettiğimizde diğer immunoglobulinlerin sayısı artabilirken, bazı immunoglobulinlerin bu hastalarda eksik olduğunu görürüz. Bağışıklık sisteminin tamamında, çeşitli hücrelerinde, enzimlerinde ve diğer kısımlarında zayıflama yaygındır. GAPS’lı çocuk ve yetişkinlerde bağışıklık sisteminin tamamı dengesini kaybetmiş görünür. Ama işin en korkunç kısmı, bağışıklık sisteminin antikorlar üreterek beyin ve sinir sisteminin geri kalanı da dâhil olmak üzere, vücudun kendi dokularına saldırmaya başlamasıdır. Böyle bir bağışıklık sistemi o kadar bozuk ve kontrolden çıkmış haldedir ki, kendi vücudunu yok etmeye çalışır.
Bu neden olur? Bunun hastaların sindirim sistemleriyle bir ilgisi var mı? Olduğuna şüphe yok!
Sindirim sisteminin sayısız bakteriyle kaplı epitel yüzeyi, hem sistemik hem mukozal bağışıklığın başiği olarak tanımlanıyor. Bebekler olgunlaşmamış bir bağışıklık sistemiyle dünyaya geliyorlar. Bebeğin bağışıklık sisteminin olgunlaşmasında sindirim yolundaki sağlıklı bakteri florası hayati rol oynuyor. Hayatının ilk 20 gününde dengeli bir bağırsak florası oluşmazsa, bebeğin bağışıklığı tehlikelere açık hale geliyor. Bağırsak duvarı epitelinde yaşayan yararlı bakterilerin bağışıklığı düzenlemek için çok çeşitli yöntemleri var. Gelin, bazılarına detaylarıyla göz atalım.
Sindirim sistemimizdeki temel veya yararlı bakteriler, bağışıklık sisteminin bağırsak duvarında yaşayan çok önemli bir üyesini, lenfoid dokuyu harekete geçirir ve yüksek miktarlarda lenfosit ve immunoglobulin üretmesini sağlar. Örneğin bifidobscteria’nın (kalın bağırsakta bol miktarda bulunan yararlı bakteri)hücre duvarında, muramil dipeptid denilen ve bağışıklık sisteminin en önemli hücre gruplarından olan lenfositlerin sentezini harekete geçiren bir madde bulunur. Sağlıklı bağırsak duvarı bu sayede, vücudu işgalcilere karşı savunmaya hazır bekleyen lenfositlerle dolar. Bilimsel araştırmalar, bağırsak duvarı hasarlı kişilerde çok daha az miktarlarda lenfosit görüldüğünü ve bu yüzden vücudun iyi korunmadığını ortaya koyuyor. Bağışıklık sistemi besin desteği olarak Muramil Dipeptid besin desteklerini üretmeye çalışan bazı firmalar var. Bana kalırsa bağırsağı, pek çok faydalı başka maddenin yanı sıra, doğal olarak Muramil Dipeptid üretecek Bifidobacteria ile doldurmak daha iyi bir çözümdür.
Bağırsak duvarındaki lenfositler, immunoglobulin üretirler. Bunların arasında en önemlisi Sekretuvar Immunoglobulin A’dır. (IgA). Sekretuvar IgA, vücuttaki bütün mukus zarlarında lenfositler tarafından üretilen ve vücut salgılarıyla atılan bir maddedir. Solunum yolu, burun, boğaz, idrar kesesi, idrar yolu, vajina, tükürük, gözyaşı, ter, doğumdan sonraki ilk süt, anne sütü ve elbette sindirim sistemi ile salgılarının mukus zarlarında bulunur. Görevi; işgalci bakterileri, virüsleri, mantar ve parazitleri parçalayıp etkisiz hale getirerek mukus zarlarını korumaktır. Bağışıklık sisteminin, yiyecek ve içecekler yoluyla sindirim sistemine giren istenmeyen işgalcilerle başa çıkma yöntemlerinden biri de budur. Mikrobiyoloji, insanlarda ve laboratuvar hayvanlarında sağlıklı bağırsak florası riskli hale geldiği zaman, IgA üreten hücre sayısının aşırı biçimde düştüğü ve buna bağlı olarak çok önemli bir madde olan immunoglobin miktarının da ciddi şekilde azaldığını ortaya koyuyor. Sonuç olarak bağırsağın kendini koruma yeteneği de büyük ölçüde azalıyor. Ayrıca Immunoglobulin A, vücuttan atıldıktan sonra hemen sonra doğal olarak düşüyor. Yararlı bakteriler, IgA üretimini tetiklemenin ötesinde, bu düşüşü çok karmaşık işlemlerle yavaşlatma yeteneğine sahipler. Böylece IgA ‘ya görevini yapmak için zaman kazandırıyorlar. GAPS’lı çocuk ve yetişkinlerde IgA ’ya eksikliği, anormal bağırsak floralarına bağlı olarak yaygın bir durumdur. Bu yüzden bu kişilerde, bağırsak duvarının kendisini mantarlardan, aşı veya çevre virüslerinden, bakteri ve parazitlerden koruma yeteneğine çok kısıtlıdır.
Sindirim duvarında bol miktarda bulunması gereken tek bağışıklık hücresi lenfosit değildir. Bağırsakta yararlı bakteriler yetersiz olduğunda nötrofil ve makrofaj adı verilen diğer bağışıklık hücresi grupları da görevlerini gereği gibi yerine getiremezler. Bu hücreler, normalde enfeksiyon kapmış ve iltihaplanmış dokuları, onlara hasar veren virüsleri, toksinleri, bakteri ve hücre artıklarını resmen yutarak temizlerler. Günde ortalama 126 milyar nörofil kandan çıkarak sindirim sistemi duvarından geçer. Bağırsak florası anormal kişilerde bu hücrelerin antijenlerle mücadele yeteneği zayıflar. Bir diğer deyişle fagositik(yutma) özellikleri çalışıyor görünse de, işgalcilere ve toksinlerine yeterince karşı koyamazlar. Bunun nasıl olduğuna dair henüz bir bilgimiz yok. Bildiğimiz şu ki; bu durumda virüsler, bakteriler ve diğer işgalciler, normalde onları yok etmesi gereken nötrofillerin ve makrofajların içinde yaşamlarını sürdürebiliyorlar.
Sağlıklı bir bağırsak florası; lenfositlerin, IgA ve fagositlerin düzgün çalışmalarını sağlamanın dışında, bağışıklık sisteminde özellikle virüs kaynaklı enfeksiyonlarla savaşan interferonların, sitokinlerin ve daha çok aktif bağışıklık tepkisi düzenleyici maddenin üretiminde de önemli rol oynar. Dünyanın her yerinde milyonlarca çocuk ve yetişkin, aşılarından ve çevreden gelen virüslere maruz kalıyor. Bu kişilerin bağırsak florası iyi çalışıyorsa herhangi bir zarar görmüyorlar, çünkü vücutları virüslerle başa çıkabilecek donanıma sahip oluyor. GAPS’lı hastalarda bağırsak florasının normal olmaması sebebiyle aşı veya çevreden gelen bir virüsün hayatta kalma ve hayatını sürdürme şansı yüksek oluyor. Otizmli çocukların bağırsak duvarında ve omurilik sıvısında bulunan kızamık virüsünü örnek gösterebiliriz. Bu virüsün KKK (kızamık-kızamıkçık-kabakulak) aşısından geçtiğinden şüphelenmek oldukça akla yatkın.
Yararlı bakterilerin bağışıklık sistemindeki bir başka büyüleyici çalışma yöntemine ‘taklit fenomeni’ adı verilmiş. Bağırsak apiteli üzerindeki yararlı bakteriler, bu epitelin hücreleriyle antijen değiş tokuşu yaparlar. Antijenlerin değiş tokuşu, özelikle lokal bağışıklık açısından pek çok bağışıklık tepkisinin etkinliğini artırır. Ne yazık ki bu değiş tokuş, GAPS hastaları için tersine işleyebilir çünkü bu oyunu patojen mikroplar da oynayabilir. Bilimsel literatürlerde kızamık virüsünün, taklit fenomenini kullanarak bağışıklık sistemini kandırdığı ve kendi dokularına saldırmasını sağladığı yönünde bir tartışma var.
Bağırsak florasının bağışıklık sistemi üzerindeki etkiler, sindirim bölgesinin çok ötesin ulaşır. Araştırmalara göre bağırsak florası hasar göründüğünde sadece sindirim yolunda IgA, lenfosit, makrofaj, interferon, sitokin vb. seviyeleri düşmekle kalmaz, vücudun tüm bağışıklık sisteminin dengesi de bozulur. Böylece kişinin bağışıklık sistemi riskli hale gelir.
Bütün bunları anlamak için yüksek surları olan bir Ortaçağ kalesi düşünelim. Surlardaki askerler kaleyi tüfekler, toplar gibi savaşa uygun aletlerle korumaktadır. Kalenin içinde askerler için tarım yapıp yemek pişiren siviller var. Onların da bahçe kürekleri, tencereleri ve işlerini görmelerine yarayan başka aletleri var. Düşmanla savaşmak askerlerin görevi . askerlerin başarısız olduğunu ve düşmanların içeri girdiğini düşünün. Sivillerin, askerlerin işini yapması gerekir. Ama askerlerin silahlarına sahip olmadıkları için ellerinde olanla; kürekle, tavayla savaşırlar. Bu aletler savaş için uygun olmadığından, kaleyi silahlı askerler gibi etkili bir biçimde savunamazlar.
Bağışıklık sisteminin iki büyük ordusu vardır: Th1 bağışıklık(surlardaki askerler)ve Th2 bağışıklık (kale içindeki siviller). Th1 bağışıklık (T hücresi yardımcısı tip 1), vücudun dış dünyayla bağlantılı olduğu her noktada hücre odaklı bir bağışıklık sağlar. Görevi mukus zarları, cilt hücreleri ve iç hücrelerdeki enfeksiyonlarla savaşmaktadır. Vücuttaki herhangi bir işgale karşı ilk ve en etkili bariyerdir. Sekretuvar Immunoglobulin A; interlökin 2 (IL-2), interlökin 12 (IL-12), gama interferon ve bazı diğer maddelerle birlikte bu orduda görev yapar. Gördüğümüz gibi sağlıklı bağırsak florası, bağışıklığın bu kolunu hareketli tutmakta ve görevini yapmasında çok önemli bir rol oynamaktadır. Vücut florası hasar gördüğünde, bağışıklığın bu kolunun etkisi azalır ve istenmeyen mikroplar, toksinler vücuda dolarlar. Vücut böyle bir durumda ikinci orduyu devreye sokarak cevap verir. Th2 bağışıklık (t hücresi yardımcısı tip 2) sıvısal bağışıklık veya vücut salgılarının bağışıklığından sorumludur. Bu ordudaki en önemli askerler interlökin 4.5.6 ve 10; alfa interferon ve IgE’dir. Immunoglobulin E, alerjik reaksiyonlarda ustadır. Astım, egzama, saman nezlesi ve diğer alerjilere sahip kişilerde çok aktif halde bulunur. Bağırsak florası anormal kişilerde Th2 ordusu aşırı aktif halde bulunur. Bağırsak florası anormal kişilerde Th2 ordusu aşırı aktif hale gelir ve kişiyi atopik veya alerjik reaksiyonlara, kronik iltihaplanmaya, otoimmün bozukluklara yatkın hale getirir. Tıpkı kale içindeki yanlış aletlerle donanmış ve savaş eğitimi olmayan siviller gibi, Th2 sistemi doğru bir savunma sağlayamaz.
Vücudumuzda hem Th1 hem de Th2 bağışıklık sistemlerine ihtiyacımız vardır ancak bu sistemlerin dengede olmaları gerekir. Kronik virüs enfeksiyonlarında, alerjilerde, kronik yorgunluk sendromunda, kandidiyazda, astımda, egzamada, otizmde ve diğer pek çok GAPS hastalığında genel tablo, yetersiz Th1 ve aşırı aktif Th2 şeklinde dengesizliktir. Neden? Çünkü tüm bu hastalıklar farklı gözükse de büyük bir ortak noktaları vardır: Th1 ve Th2 bağışıklıklarının ana dengeleyicisi olan bağırsak florasının anormal olması veya bağırsak disbiyozu. Ortaçağ kalesi benzetmesiyle devam edersek; surlardaki askerlerin çok sayıda, uyanık, iyi eğitimli ve savaşmaya hazır olmasını sağlayan bağırsak florasıdır. Bağırsak florası iyi işlemiyorsa askerler tembelleşirler, bazıları sivillerin işlerine yardımcı alabilmek için kalenin içine girerler ve bu yüzden surdaki asker sayısı azalır ve bu da Th1 bağışıklığının zayıflamasına ve Th2 bağışıklığıyla birlikte dengesini kaybetmesine neden olur.
Bütün olarak baktığımızda, bağırsak florasının durumunun bağışıklık sisteminin doğru çalışması üzerindeki etkisini ne kadar vurgularsak abartmış olmayız. Bağışıklığımızın % 80-85 ‘inin bağırsak duvarında yaşadığı tahmin ediliyor. Bakteri tabakasıyla kaplı bağırsak duvarı, bağışıklık sisteminin sağ kolu olarak nitelendirilebilir. Bakteri tabakası zarar görürse veya dahada kötü anormalleşirse, kişinin bağışıklık sistemi sağ elini kullanmadan çalışıyor demektir.
Bağışıklık sistemi sürekli beslenmezse çalışamaz. İşini yapması için en iyi bilinen vitamin ve minerallere, amino asitlere ve yağlara ihtiyacı vardır. GAPS hastaları anormal sindirim ve emilimlere bağlı olarak pek çok besinin eksikliğini yaşarlar. Bu yüzden bağışıklık sistemleri sadece dengesini kaybetmez, aynı zamanda yetersiz beslenir.
Bunlar yetmez gibi anormal bakteri florası olan bir vücudun bağışıklık sistemi, çoğunun bağışıklığa doğrudan yıkıcı etkisi olan toksik maddelere açık hale gelir. Bu toksinler, GAPS hastasının bağırsağında ve vücudunun diğer yerlerinde yararlı bakterilerin kontrolü olmaksızın mutlu bir şekilde yaşayan fırsatçı mikroplardan yayılırlar.
Bağırsak florası anormal olduğunda sindirim duvarına neler olduğunu incelemiştik: Hasarlı ve sızıntılı hale gelir. İşgalciler ve sindirilmemiş yiyecekler, bağırsağın hasar görmüş epitel bariyerinden durmaksızın geçer. Yetersiz beslenmiş, zayıf, dengesi kaybolmuş ve toksinlenmiş olan bağışıklık sistemi bütün bunlarla ilgilenmek zorunda kaır.
Kaynak: Uzm.dr.Natasha Campbell